Yalnızca kendimi kandırıyorum. Asla
normal bir hayata sahip olamayacak olmam beni çok da üzmüyor aslında ama sana
söz geçirmeyi hayal ederek kendimi kandırmayı bırakmam gerektiğinin de
farkındayım. Şimdilik gereken tek şey bu şekilde yaşamaya alışmak…
Leeroy’un suratındaki nefreti
rahatlıkla görebiliyorum. Kendime ve sana çok fazla güvendim ve bunun cezanı
çekmeye hazırım. Hallesia, Leeroy’a dediğimi doğrulatmış olmalı…
“Seni dinliyorum
Wollart.”
En sevmediğim şey başlangıç konuşmasının bana bırakılması…
İki tip insan olduğunu düşünürüm bu konuda: Dinleyici ve konuşmacı… Ben ise
dinleyiciyim.
“Yalan
söylediğim için özür dilerim, sadece kime güvenmem gerektiğini bilemiyorum.”
Şimdilik onun tarafındaymışım gibi konuşmak en iyi seçim
olacaktır. Acaba Hallesia ile nasıl ve neden barıştılar? Leeroy’un ihanetinden
sonra Hallesia’nın asla onunla konuşmak istemeyeceğini düşünmüştüm. Gözlerini
sürekli kırpmasından ve derin nefes almasıyla omzunun yukarı aşağı hareket
etmesinden anladığım kadarıyla verdiğim cevap karşısında biraz sakinledi.
“Neden
yalnız olmak istiyorsun?” diye sordu bana. Bu soruya verecek normal bir cevabım
yok. Aklımdaki cevabı algılayabilmesi için ise çok açık fikirli biri olması
lazım ki Leeroy’un tıpkı Hallesia gibi çocuk ruhlu ve az da olsa sabit fikirli
biri olduğunu biliyorum.
“Kalabalık
beni korkutuyor.”
“Peki bunun
sebebi nedir?”
Bunun sebebi çok fazla maskeye sahip
olmam ama bunu ona nasıl açıklayabilirim ki? En iyisi bu konuyu hızlıca
kapatmak ve onun tarafındaymışım gibi davranmak.
“Onlar da
benimle tanışmak istiyor mu?”
Sorduğu soruyu geçiştirdiğim için
Leeroy’un suratının düştüğünü görebiliyorum.
“Sabırsızlanıyorlar.
Sen kabul ettiğin zaman hemen tanıştırabilirim.”
Aslında onlarla tanışmayı istemiyor da değilim. Sonuçta
ihtiyacım olan şey normal olmayanlar ordusu…
“Pekâlâ
Leeroy, sana tek bir sorum var. Eğer cevaplarsan beni diğerleriyle tanıştırmana
izin vereceğim.”
Aklımdaki sorunun ne olduğunu
düşünürkenki sabırsızlığını hissedebiliyorum.
“Cevabım
senindir…”
“Kedinin
zihnine nasıl girdin?”
Bu sanırım benden bekleyebileceği en son soruydu. Çünkü belli
etmesem de kedinin beni Leeroy’a getirmesini anlamlandıramıyorum.
“Zihni olan
her varlık kontrol edilebilir Wollart…”
Bu tahmin ettiğim bir cevap olduğu
için şimdilik yeterli buluyorum.
“O halde
yeni insanlarla tanışmaya hazırsın.”
Hallesia’ya söylediğim yalanı
sorgulamaması için yapmam gereken tek şey, diğerleriyle tanışmayı istemekti…
Dewrot’tan Muphyryn’e geçmemiz
gerekiyor. Bu da bana en az bir gün kaybettirecek. Bu haftaki programımı silip
tamamıyla doğaçlama yapmam gerekiyor. Umarım ben eve dönene kadar Fae’den haber
gelir…
Yakın zamanda seni başkalarına
açıklamam gerektiğinin farkındayım. İlk kişinin Fae olmasını dilemiştim.
Sanırım Hallesia seni öğrenen ilk kişi olacak. Tabi hala Leeroy ile
birlikteyse…
Dinleyici olduğum için yolda nasıl
bir diyalog başlatmam gerektiğini bilemiyorum. Leeroy’un büyük adımlarına eşlik
ederken elimden gelen tek şey onun bir konuşma başlatmasını beklemek. Aklında
hep Hallesia’nın olduğunu hissediyorum. Ve tam bu sırada yine garip bir dejavu
yaşıyorum. Hatta geçen seferkinden bile daha gerçekçi hissediyorum. Bu anı
yaşadığımdan o kadar eminim ki. Ama neden Fae’nin de yakınımda olduğunu
hatırlıyorum? Bu his dejavudan kesinlikle daha farklı ama Fae’nin burada
olmadığını ikimiz de biliyoruz değil mi?
Yaklaşık 8 saat boyunca neredeyse
hiçbir diyalog kurmadan Muphryn’e geldik. Leeroy ve diğerlerinin bulunduğu
ortamı her geçen saniye daha da merak etmeye başlıyorum. Kalbim hızla atmaya
başlıyor. Bir şeylerin eksik olduğunu hissedebiliyorum. Hafızamda bir boşluğun
olduğunu hissedebiliyorum. Umarım çok kötü bir durumla karşılaşmam Deena. En
azından şimdilik benim yanımda olmanı diliyorum…
“İşte geldik
Wollart!”
Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi hissediyorum. Peki ya
ilgisiz olduğum kişilerle tanışacak olmama rağmen neden böyle hissediyorum?
Leeroy, “Geldik” dediğinde kafamı bir anlığına yerden kaldırıp etrafa
bakınıyorum. Burası Mallowshore’dan çok farklı… Havadaki martıların
çığlıklarından ve etraftaki yoğun yosun kokusundan da anladığım kadarıyla
yakında bir liman var. Böyle bir yer olması beklentilerimin epey bir üstünde. Leeroy
yaklaşık beş dakika etrafı kontrol ettikten sonra sağ tarafımızdaki yüksek
çalıların arasındaki gizli kapıya yöneldi. Bizi kapıda bir koruma karşıladı ve
içeri girebilmemiz için parola sordu.
“Dowyia”
dedi Leeroy alçak sesle.
Koruma yana geçerek kapıyı açtı.
Uzun ve karanlık olan koridorda tek bir yöne yaklaşık üç dakika yürüdükten
sonra Leeroy bana cesaret verircesine omzuma dokundu. Ve koridorun sonuna
geldiğimizde bizi yedi kişi bekliyordu.
Leeroy beni kısaca hepsiyle
tanıştırdı.
“Anny,
Jannx, Yrinn, Batt, Newyr, Trish, Lenty ve bu da Wollart.”
“Bu ay bize
getirdiğin ikinci acemi oldu Leeroy, bunu unutma!” dedi en soldaki beyaz
gömlekli olan. Kemik gözlüğüne eşlik eden siyah küpeleri etrafa değişik bir
aura yayıyordu. Sanırım adı Lenty idi…
Leeroy tam cevap verecekti ki arkadan ayak sesleri gelmeye
başladı. Her geçen saniye daha da artıyordu ayak sesi… Bir süre arttıktan sonra
ses kesildi.
“Merhaba
Wollart!”
Bunu duyar duymaz kalbim bu sefer yerinden çıkacak gibi
çarpmaya başladı. Çünkü bu sesi tanıyorum. Yoldaki dejavu hissi şimdi anlamlı
hale gelmeye başlamıştı. Hafızamdaki boş kısım da öyle… Bu anı rüyamda
görmüştüm çünkü. Bana seslenen Fae idi…
Yorumlar
Yorum Gönder